Sadece Paramecia ve normal zoan türü için başvurabilirsiniz ve one piece'de gösterilen meyvelerden olamaz.Kafanızdan uydurmalısınız.İlerde RPnizde size meyve çıkarsa onun türünü sizin belirleyip, gösterilen bir meyve seçme şansınız olduğunu unutmayın.
Meyve İsmi:
Nasıl bir meyvedir: Kazandırdığı yetenekler vb..
Meyve RPsi: En az 10 satırlık meyveyi yiyiş rpsi.Meyveyi nasıl aldığınızı ve yediğinizi yazın.
Adı :Tenkan No mi Meyvenin türü : Paramecia Meyvenin Özellikleri : Meyve kullanıcısına kullandığı silahı güçlendirir. Daha doğrusu kullanıcı kılıç kullanıyorsa kılıç çevresinde bir katman oluşturarak kılıcın keskinliğini arttırır.Aynı şey pistoldede geçerlidir merminin çevresinde katman oluşturarak daha fazla zarar vermesini sağlar.Karakter geliştikçe katmanı şekillendirmeyi öğrenir(karakterimiz geliştikçe yeni özellikleri ortaya çıkacaktır)
Örnek RP:
Akira eğitimini aldığı Haru 'nun yanında büyümüştür.Haru ölümüne yakın Akira ya elindek i endeğerli şey olan Tenkan Tenkan meyvesini vemiştir ve demiştir 'eğer bu meyveyi kullanırsan gerçekten büyük bir dövüşcü olacaksın ama denizlere zaafın olacak bunu iyi kullan' Akira bunu ilk başlarda kullanmamamıştır çünkü denize girmeyi yüzmeyi çok sevmektedir.Hatta satmayı bile düşünmüştür.Ancak daha sonra bir gün yolu korsan limanlarından birinden geçmektedir .Orada saldırıya uğrayan birini görmüştür Ve kendi gücüyle ona yardım etmek istemiştir ama korsan baya kalabalık ve güçlüdür başa çıkamaz ve vazgeçer tam geri kaçarken tartaklanan kişinin çocuğunu görür gözlerindeki bakış kendi küçüklüğünü hatırlatır.Eskiden çektiği anne babasızlık aklına gelir o çocuğa acır ve o anın gazıyla tek seçeneği olan tenkan tenkan meyvesini yer ilk başlarda nasıl kullanılacağını bilmez ama dövüş sırasında çözmeye başlar.
Meyvenin İsmi:Chita Chita No Mi Meyvenin Nedir:Meyve kullanıcıyı bir çitaya dönüştürmektedir kullanıcı istediği zaman çita istediği zaman insan olabilir ayrıca çita formundayken yumruk tekme kafa vs. atabilir. Örnek rp:Çaçanın yaşı 21dir ve evinden kaçalı 1 yıl olmuştur. Artık sokaklara alışmaya başlamıştır. Korsanlığa daha ilk adımını atmamıştır ama hala içinde korsan olmayı düşünüyordur. Her zaman aklında köye yapılan saldırı karşısında duyarsız kalan marinelerin sözleri vardır. Onlardan ve bütün marinelerden nefret etmeye başlamıştır. Bir gün yine dolaşırken sokaklarda şehir meydanında sıcak olayların geliştiğini duymuştur. Yavaş yavaş şehir meydanının yolunu tutarken birkaç kişinin olayın içinde marinelerinde olduğunu söylediğini duyunca sinirleri tavan yapmıştır ve yavaş yavaş ilerleyişinin yerini koşar adımlar almıştır. Çok geçmeden şehir meydanına varmıştır. Olaylar yeni yeni alevlenmeye başlarken Çaça olaylar hakkında bilgi almıştır. Bir korsan meyve bulmuştur ve birkaç marineninde onların bu meyveyi çaldığını söylemektedirlermiş. Meğer marinelerin asıl amacı meyveyi ele geçirip kendileri yemekmiş. Buna karşı kayıtsız kalamayacağını düşünmüş. Hemen şehir meydanında olayların olduğu yere gitmiş ve adamın yanına giderek marinelere dönüp "Ne oluyor burada! Derdiniz neyy! Her korsan hırsız değildir. Asıl korsanın bulduğu meyveyi almak isteyen marine hırsızdır." demiştir. Ortalık bu sözlerin üzerine iyice kızışmıştır. Marineler Çaçaya korsan olup olmadığını sormuştur. Çaçada onlara "Hayır bir korsan değilim ama sizi yenerek korsanlığa ilk adımımı atıcam demiştir." Çaçanın bu sözlerine karşın adamlar Çaçaya saldırmışlardır. Çaça ilk başlarda dayak yemeye başlamıştır. Sonrasında ise marinelere olan kini onun öfkesini 2 ye 3 e katlamıştır. Bu öfkeyle Çaça marineleri tek tek yenmiştir. Sonrasında ise adamla biraz konuşmuşlardır. Adam ona "Öncelikle sana ne kadar teşekkür etsem azdır çünkü sen olmasaydın bu meyve o aptal marinelere kalacaktı. Bence bu meyveyi sen hakettin al bu senin olsun ye bu meyveyi." demiştir. Çaçada adamdan meyveyi alıp yemiştir. Sonra adama sarılıp "Teşekkürler. Senin sayende korsanlığa ilk adımımı attım demiştir." Sonrasında ise 2 yıl boyunca meyvesini çözmeye çalışmıştır.
Meyvenin İsmi : Mocha Mocha No mi Onaylandı----Kısıtlanarak onaylandı
Meyve Özelliği : Gördüğün bir meyveyi anında 30 Dk zaman sınırlamasıyla kendine kopyalayabilmek birden fazla meyveyi aynı anda kopyalayabilir ama 30 dk bittiği gibi .... süre içinde yeniden o meyveyi kopyalayabilir. Kopyaladığı meyvenin kullanıcısı eğer ölürse bu meyve tamamen Guapyn'e geçiyor böylece kopyaladığı meyve + ölen kişinin sahip olduğu meyveyi kullanabiliyor kopyaladığı meyvelerin kullanıcılarından birden fazla kişi ölürse mesela 3 meyve kullanıcısı öldü üçünede sahip olabiliyor 3 ünüde kullanabiliyor bundaki sayı sınırlaması Guapyne bağlı ne kadar isterse kullanabilir.
Örnek Rp:
Spoiler
Marine muhafızının sesiyle uyandım.”Hadi kalk.Çıkıyorsun!” diye bağırdı.Elindeki anahtarla hücrenin kapısını açtı marine.Bense hala ne olduğunu anlayamıyordum.Bir marineyi yumruklamıştım ve sadece 3 gün mü kalmıştım kodeste.Çıkınca ne yapıcaktım.Bir amacım yoktu.Bir amaç arama isteğim bile yoktu.İçimden keşke o marine beni öldürseydi diye geçiriyordum.Yavaşça bir taş kadar sert olan yataktan kalktım ve hücrenin kapısına doğru yürüdüm.Ben kapıdan çıkarken nedense marinenin yüzünde sinsi bir sırıtış vardı.O sırada ne olduğuna anlam veremedim .Hala uykuluydum ve “Büyük ihtimalle yanlış görmüşümdür.” deyip geçtim. Eşyalarımı almak için yavaşça görevliye yaklaştım.Görevli “İsmin neydi senin?” dedi.Bir an dondum.İsmim neydi benim.İsmimi seviyor muydum ben ? Yoksa sadece hayatımın anlamını hatırlatan bir sözcük grubumuydu.Tam o sırada arkadan “Guapyn o piçin ismi.Aaa böyle yapma ama burnumu kırabilen bir adam en azından ismini hatırlayabilir dimi.İnsanlar daha adını hatırlayamayan bir adam tarafından burnumun kırıldığını öğrenirlerse alay konusu olurum.” Dedi.Bu ses bir anda beni kendime getirdi.Hatırlıyordum.Bütün anılar bir anda beynime hücum etti ve sanki içimde bir öfke ve nefret volkanı patlıyormuş gibi hissettim.Bu oydu.O adamdı.Hayatımı yok eden adamdı.Ellerim reflekssel bir hareketle yumruk oluşturdu ve aynı şekilde ayaklarım adama doğru atıldı.O sırada bedenim bilinçli olarak hareket edemiyordu.Yaptığım hareketin sonucunun ne olacağını düşünemiyordum.Beynimden sadece tek bir düşünce geçiyordu.Bu adam niye hala hayatta!!Adamın yüzüne baktım.Gülümsüyordu.Niye gülümsüyordu bu lanet olası adam.Bir anda adamın önünde 2 tane üniformalı marine belirdi.Beni kollarımdan yakaladıkları gibi duvara yapıştırdılar.Adam hala gülüyordu.Bu sefer sesliydi.Adeta gözümün içine sokmak için gülüyordu.”Götürün şunu gözümün önünden.” diye bağırdı.İki marinede bir ağızdan “Emredersiniz efendim.” Dediler ve beni sürüklemeye başladılar. Marineler beni dışarı doğru attılar.Merdivenlerden yuvarlanarak aşağı düştüm.Yerdeki kumlar ağzıma doluyordu.Kalmak istemiyordum.Belki izin verirsem kumlar beni boğabilirdi.Gülme sesi yeniden kulağımda çınladı.Adam merdivenin üzerinden gülüyordu.Elinde eşyalarımın bulunduğu bir poşet vardı.”Eşyalarını al ve git buradan köpekçik.Bir daha bana vurmaya çalışırsan idam edileceksin.” Dedi gülerek ve poşeti yüzüme fırlattı.Daha fazla uğraşmanın bir yararı yoktu.Poşeti yerden aldım ve ayağa kalktım.Yavaşça ve ağlamaklı bir halde eve doğru yürümeye başladım. Elimdeki eşyalara bakmak bana onu hatırlatıyordu.Adeta bir güneşe benziyordu hayatta kalan tek yakınım Annem.Hayatımın güneşi…Şu an onu düşündüğümde aklıma gelen ilk sahne onun önümde yatan ölü bedeni oluyordu.Bu görüntü artık öfke değil artık sadece üzüntü veriyordu.Bir anda onun sesini duydum.”Sakın kendini harab ediyim deme.Yaşa benim için yaşa.Benim için vazgeçtiğin ve seni mutlu eden hayallerin peşinden koş.İlk ciddi sözünde bana söylediğin gibi git ve dünyanın en güçlü korsanlarından biri ol.Benim hartım için yaşa ve mutlu ol.” Bu sözler beni kendime getirmişti.Evet ne yapıyordum ben.Annem asla böyle hayatımı mahvetmemi istemezdi.Onun son sözlerini yerine getirmezsem cennette büyük ihtimalle beni eşek sudan gelinceye kadar döverdi.Kendimi toplamalıyım.Kalbimi nefret ve öfke ile doldurmamalıyım.Şu anda içimde bulunan öfkeyi şimdilik gömmeliyim.Dünyanın en güçlü korsanlarından biri olacaksam bir plan yapmalıydım… Hızlıca evin kapısını açtım.Artık kendimi daha iyi hissediyordum.Bir amacım vardı.Dünyanın en güçlü korsanlarından biri olacaktım ama ilk önce bir tayfa bulmalıydım.Aynı zamanda daha da güçlenmeliydim de.Bu şekilde kimsenin beni takip edeceğini düşünmüyordum.O anda aklıma dank etti.Ailemizdeki en güçlü kişi büyükbabamdı.Anlattığı hikayelere göre gizli bir şeytan gücü vardı.Tabi küçüklüğümde bana da bahsetmişti biraz fakat zamanı yeterli değildi.Eğer güçlenmek istiyorsam büyükbabamın eski eşyalarını bulmalıydım.Onları bulabileceğim tek yerse büyük babamın özellikle yaptırdığı anıt mezardı.Bütün eşyaları onunla beraber içine gömülmüştü. Son hız büyük babamın tepedeki mezarına koşuyordum.Bir anda kendimi çocuk gibi hissettim.Küçükken de aynı bu şekilde tepeye koşarak çıkardım.Aynı küçüklüğümdeki gibi uzun otların üstünden atlamaya başladım.Sanki küçük bir anda olsa bütün üzüntüm kaybolmuştu. Tepenin manzarası çok güzeldi.Bütün adayı ve okyanusu görebiliyordum.Adeta her yere kuşbakışı bakıyordum.Anıt mezarın önünde durdum.Kapının üstünde işlemeler vardı.Taştan kapıyı itmeye çalıştım ama çok ağırdı.Etrafa biraz göz gezdirdim.Kapının üstünde bir şeyler yazıyordu.”Kaybolan sanatın küçük bekçisi kapı sadece sana açılacak.Adını söyleyemediğin şey nedir ?” Bu bir bilmeceydi.Büyükbabam her zaman bilmeceleri sevmişti.Küçük bekçi diye bana sesleniyordu.Peki adını söyleyemediğim şey neydi.Bulmuştum.Şeytanın gücü ismini bir türlü aklımda tutamıyordum.Bu yüzden yeni bir ad vermiştim.Kapıya yaklaştım ve “Şeytan güçlen” diye bağırdım.Kapıdan sesler gelmeye başladı.O ağır kapı yavaşça aralandı ve açıldı. Mezarın ortasında büyük babamın tabutu duruyordu.Önündeki küçük sütunun üstünde bir kitap vardı.Kitap büyükbabamındı.Hatırlıyordum.Ne zaman bana bir şey öğretecek olsa o kitaba bakardı ve ordan seçerdi.Kitabın kapağını açtım.İçinde değişik meyve resimleri vardı.Hepsini yavaş yavaş hatırlamaya başlamıştım.Birazcık daha ileri gittim.Mezarın etrafında 3 sütun duruyordu.Birinde kitap , birinde sandık ve sonuncusunda bir mektup duruyordu.Mektubu elime aldım.Büyükbabamdandı.”Burayı bulacağını biliyordum.Burdaki hazineleri iyi kullan.Ayrıca burayı bulduğuna göre ihtiyacın var demektir.Başından ne geçtiyse hepsi artık geçmişte kaldı.Kendini toplamalısın.Bana layık bir varis ol küçük çekirge…” Bir anda duygulanmıştım.Büyük babam daha ölmeden önce yazdığı mektupla bana nasıl cesaret vereceğini biliyordu.Sandık çok gizemli görünüyordu.İçinde ne vardı acaba.Anılarımı bir kontrol ettim fakat bunu daha önce hiç görmemiştim.Acaba neydi bu.Sandığa yaklaştım ve içini açtım.İçinde garip görünüşlü bir meyve vardı.Cesaretimi topladım ve tamamını karnıma indirdim.
-- Edited by Hawkeye Mihawk on Sunday 9th of September 2012 02:40:07 PM
Nasıl bir meyvedir ? : Bu meyve kişiye rüzgarı kontrol etme gücü sağlar. Kişi meyvede ustalaştıkça daha güçlü ve hızlı rüzgarlar çıkarabilir. Ayrıca kesici rüzgarlarda yollayabilir. Rüzgarın kesiciliği hızına göre değişmektedir. Ayrıca kişi kendine rüzgardan bir zırhta yapabilir. Silahını ve bedenini bu rüzgardan görünmez zırh ile kaplayıp küçük saldırıları savuşturabilir. Meyvede çok çok ustalaşan biri uçmayı bile başarabilir. (Tabi şu an ile imkansız bir şey bu :D ) Ayrıca kişi rüzgar ile insanların görüş alanını ve hareketlerinide kısıtlayabilir. Kişini çıkardığı rüzgardan farklı bir şekilde doğal olarak havada güçlü rüzgarlar varsa bu da meyve kullanıcısının gücünü arttırır.
Pyskos'un bu meyve için tasarladığı bir patenide vardır. Bu patenin iç kısmında boşluklar vardır. Pyskos ayaklarından bu patene doğru rüzgar çıkartıp tekerlekleri döndürerek ilerler. Ne kadar hızlı rüzgar çıkartırsa o kadar çok hızlı hareket eder.
Meyvenin rpsi : Pyskos 3-4 yaşlarında iken . Babasıyla balık tutmaya giderler ancak büyük bir fırtına gelir ve Pyskos tekneden düşer , babasıyla ayrılır ve bir adaya doğru sürüklenir . Adada 10 gün boyunca kalır . Ada'nın zengin bir doğası vardır . Her tarafta meyveler, şelaleler , dereler vardır . Pyskos için burası bir cennet gibidir . Pyskos gene bir gün meyve yemek için gezinirken değişik yapıda bir meyve görür . Ancak bu meyve herhangi bir ağaçta yetişmemiştir . Bir sepetin içinde durmaktadır . Pyskos meyveyi alayım derken sesler duymaya başlar . Biraz daha ileriye giden Pyskos adanın öbür ucunda bir korsan gemisi görür. Çok korkan Pyskos garip bulduğu meyveyide alıp kaçar .Pyskos bu meyveyi korsanların bıraktığını düşünür ama meyveyi korsanlara vermek istemez . Korsanlar aslında meyveyi düşürmüştür . Pyskos'un o duyduğu seslerde meyveyi aramaya gelen korsanların sesleridir . Meyveyi bulamayan korsanlar çıldırır ve gemilerini bırakıp meyveyi aramaya başlarlar . Bunu fırsat bilen Pyskos korsan gemisinide alıp adadan kaçar . Babasıyla pek çok kez balık tuttuğu için denizde pek zorluk çekmez ama açtır . Bu yüzden garip meyveyi yemeye karar verir .Pyskos bir süre sonra tekrardan acıktığını hisseder ancak yapacak bir şey yoktur bu yüzden tüm dikkatine denize vermeye yoğunlaşır ancak denizde hiç rüzgar yoktur. Canı sıkılan Pyskos daha çocuk olduğu için eliyle rüzgar oluşturmaya çalışır kendi çapında eğleniyordur ama Pyskos elini gitmek istediği yöne doğru ne kadar hızlı atarsa o kadar hızlı ve güçlü bir rüzgar çıktığını görür . Buna anlam veremeyen Pyskos gülmeye başlar ve ileriye doğru yaptığı hareketleri gemiyi hareket ettirmek için değilde kendini hareket ettirmek için de kullanmak ister . Eliini yere doğru hızlıca savurur Pyskos birden havalanır ancak dengeyi sağlayamayan Pyskos yere yapışır.Tam o sırada Pyskos babasını bulur ve bunları açıklar babası bunun Şeytan meyvesi olduğunu Pyskos'a söyler ama Pyskos için şimdilik bu bir oyundur . Ne tür bir lanet içinde olduğunu daha farkedememiştir .
-- Edited by Pyskos Lysromnia on Sunday 9th of September 2012 06:03:40 PM
Meyve İsmi: Kino Kino No Mi (türkçesi dün dün meyvesidir kelimenin orjinali kinou dur)
Nasıl bir meyvedir: kullanıcıya geçmişi görme gücü verir. ama kullanıcı bunu yaparken çok fazla konsantre olmalıdır. hemde geçmişteki olaylara müdahale edemez sadece izler. ve ilk başta(gücünü iyi kullanamadığı zamanlarda) gücünü kullanırken sadece bakmak istediği zamana ait birkaç resim görür ilerledikçe görüntülerin netliği artar ve video ya ve ordanda 3d yayına geçer :D kullanıcı meyveyi kullanırken gözlerini kapatmak zorundadır.
Meyve RPsi:
Spoiler
Yine güzel bir yaz sabahıydı. O gün erken kalkmıştım. Gökyüzü masmavi ve çok aydınlıktı kuşlar ise havada süzülüyor ve sesleri tüm adaya yayılıyordu. Bir an kuşlar gibi olmak istediğimi farkettim havada süzülmek özgürce takılmak yürüyen tüm varlıklara acımak... Sahil kenarına vardığımda limanda bir gemi gördüm. Daha önce gördüklerime hiç benzemiyordu. Çok uzaklardan gelmiş gibiydi. Etrafıma bu geminin kime ait olduğunu sormak için bakınırken garip birisi yanımda belirdi aniden. Garip şekilli kafası, fransız bıyıkları ve kepçe kulaklıklarıyla taşıdığı o gözlüğü ile "Selam genç adam bugün senin şanslı günün" dedi. Şaşırdım ve "Şanlı gün ha.. Bugünün neresi farklı dünden" dedim. Adam sırtımdan hafifcene ittirerek yürümeye başladı ve "Farklı çok farklı" dedi. Ben biraz ürperdim ancak başıma geleceklerden habersiz onunla beraber yola koyuldum. Limanda gördüğüm gemiye çıkarak "Hadi gelsene" dedi. İstemeyerek de olsa gemiye bende ayak basmıştım. Normalde böyle insanların dediklerini aldırmazdım ancak bugün bende bir özgüven vardı. Belki de gerçekten bugün şanlı günüm olacaktı. Gemi çok değişikti. İçinde çeşit çeşit hayvanlar bulunuyordu yılan,maymun, köpek,kuş... Beni bir odanın içine soktu ve " burada bekle ve hiçbirşeyi karıştırma" dedi. Sanki beni esir tutuyorlarmış gibi hissettim ancak herifin sözlerini dinlemek zorundaydım çünkü kendimi savunacak bir silahım bile yoktu. Adam sonunda geldi ve "Sana artık ihtiyacımız kalmadı" dedi. Ben " Ne oluyor hani şanslıydım ve ne demek ihtiyacımız kalmadı" dedim. Adam " Seni öldürmediğime dua et pislik" dedi ve beni odadan sürüklemeye çalıştı. Gemini güvertesine geldiğimizde yola çıktığımızı farkettim. Denizin ortasındaydım yanımızda bu gemi kadar büyük bir gemi vardı ve gemideki adamında artık bana ihtiyacı kalmamıştı. Büyük ihtimal denizin dibini boylayacağım diye düşünürken adam "alın bunu altaki benim odamın yanına koyun" dedi. Güvertede iki kişinin karşılıklı konuştuğunu gördüm ve bir adamın elinde küçük bir sandık vardı. Sandığı açtı ve içinde garip bir meyve vardı. O sırada aklıma hocamın anlattığı şeytan meyvesi geldi. Belki de tek kurtuluşum odur diye düşünürken beni alt kata indirdiler ve kapıyı üstüme kapattılar. Aradan bir iki dakika geçtikten sonra yukarıda silah sesleri ve çığlıklar duymaya başladım. Ardından gelen bir iki dakika içerisinde kalıplı bir herif odamın kapısını kırarak açtı. Yandaki gemi meğerse denizcilermiş ve bu gemideki adamın da ödülü varmış. Denizciler bu gemide neden bulunduğumu ve niye kapalı tutulduğumu sormuştu. Ve bu sorulara sorarlarken kaptanın elindeki sandığı gördüm. Bunu almak için yalan uydurabilirdim. Tek sorun bu meyveyi denizcilerin getirme ihtimaliydi. Ancak bu riski alarak "Efendim elinizde gördüğünüz bu meyve bana dedemden kalmıştı. Ve bu adamlar bu meyvenin bende olduğunu anlayınca bana arkadaşmış gibi davranıp gemiye bindirdiler. Çok geçmeden ise niyetleri belli olmuştu. Siz gelmeseniz ben en yakın adada bırakılacaktım ve dedemin meyvesi ise onlarla beraber kayıplara karışacaktı. Çok sağolun beni kurtardığınız için" diyip önlerinde eğildim. Kaptanda anlattığım hikayeye biraz inanmış olacak ki bana bakarak "Deden mi deden bunu nerden bulmuş olabilir ki?" dedi. Ben de ustamın bana anlattığı bir kaç grandline hikayesinden birini değiştererek anlattım. Kaptan bana bu hikaye ile iyice inanmıştı ancak meyveyi verip vermeme konusunda hala kararsız gibiydi. Kaptanla muhabbet etmeye başladım. Beni adama bırakıp daha sonra yoluna devam edecekti. Bir kaç saat ardından adama varmıştım. Denizcileri selamlayarak evime doğru yol almaya başladım. Arkamdan gelen ses bunu engelledi. "Hey dedenin sandığı senin için kıymetli değil mi evlat? Değilse bizde kalabilir" dedi. Ben ise sanki gerçekten benim malımmış gibi havalara uçarak kaptana doğru koştum. Ona sarılıp yanaklarından öptüm. Biraz abartmış olabileceğimi farkedince "Teşekkür ederim efendim" dedim. Ardından eve doğru yürümeye başladım. Eve girdiğimde sandığı açtım ve garip ve üzerinde spiraller olan bir meyveydi. Bunu yiyenlerin yüzemeyeceğini biliyordum ancak bilmediğim şey küçük bir parçasını alsan bile o meyvenin özellikleri sana geçerdi. İşte bu yüzden merakıma yenik düşüp meyveden bir ısırık almıştım.
Nasıl bir meyvedir: Sahibine buz yaratma yeteneği veriyor.Buza dönüşemiyorsun
Meyve RPsi:
Spoiler
Madara bir gün ıssız bir adada uyurken bir anda ailesinin öldürüldüğü kabusunu görür.Kendine gelmek için yüzünü yıkamak için denize gittiğinde kıyıya vuran bir meyve görür.Ve Madara 1 haftadır açtır yiyecek bir şey bulduğuna sevinmiştir ama yinede hayal gördüğünü sanıp yüzünü yıkayıp öyle bakmak istemiştir.Yüzünü yıkadıktan sonrada meyveyi gören Madara meyveyi yemiştir.Fakat yediği meyve şeytan meyvesiydi.Meyveyi yedikten sonra denizde kendini halsiz hisseden Madara duyduğu bir şeyi hatırlar , "Şeytan meyvesini bilir misin ? Duyduğuma göre yiyen kişi çok büyük bir güç kazanır fakat asla yüzemezmiş." ve Madara tekrar düşünür ve saçma olduğunu düşünüp denize girer fakat bir anda hareketsiz kalır.Madara panikler ve geri çıkar(kıyının orada) kayığı ile biraz ileri gittikten sonra tekrar girmeyi dener girer ve boğulmaya başlar çekiç gibi olur ve denizin dibini boylamaya başlar.Derken ordan geçen bir gemi bu olayı görür ve Madara'yı kurtarır sonra Madara'ya şeytan meyvesi yiyip yemediğini sorar bir şey bilmeyen Madara bir meyve yediğini ve sonra denizde kendini halsiz hissetdiğini söyledikten sonra kurtaran kişi onun bir şeytan meyvesi ve büyük bir güç kazandığını söyler.Söyledikten sonra adam gemisiyle ordan uzaklaşır ve Madara şaşkın şaşkın yoluna devam eder.
-- Edited by Uchiha Madara on Tuesday 18th of September 2012 05:56:54 PM
-- Edited by Hawkeye Mihawk on Tuesday 18th of September 2012 06:09:41 PM
Denge Denge meyvesi Bir kerede en fazla 2 denge kurabiliyorsun.Süresi ise 5 dk.Alan sınırı rakibine dokunacak kadar yakın olmalısın.Kullandıktan sonra 5 dk boyunca hangi dengeyi arttırmışsan(Güç hız vb) o %50 daha kötü oluyor.
Meyve isminden biraz farklı olarak sadece dengeyi sağlamaya değil değiştirmeyede yarar.Örneğin kendi veya istediği bir kişinin hız-güç dengesini hız yönüne kaydırıp daha hızlı hareket etmesini ama daha güçsüz vuruşlar yapmasını sağlayabilir, insanın içindeki iyilik-kötülük dengesini farklı yönlere kaydırıp alacağı kararları değiştirebilir,canlıların veya nesneleri ağırlık(denge) merkezini istediği bir tarafa kaydırabilir...(verdiğim örneklerin yanı sıra gm lerin izin vereceği ölçüde farklı etmenler üzerinde denge değişimi yapabilir).Dengenin sağlancağı alan sınırlarını,ne kadar süreceğini,bir kerede en fazla kaç denge kurabileceğimi, dengenin ne ölçüde değişeceğini( hızdan en fazla %30 azaltıp güce vermek gibi) yeteneğimin ve karakterimin seviyesine göre gmlerin belirlemesini rica ederim
RP:
Spoiler
Neler olduğunu anlamaya çalışıyodu Ahali.Daha önce hiç bilmediği bir odada beyaz çarşaflar içerisinde yatıyordu.Biraz etrafını gözetledi oda tahtadandı ve hafif sarsıntıya bakılırsa bir gemideydi.Ama buraya nasıl gelmişti en son hatırladığı şey o buda heykelinin içinde bulduğu meyveyi yemesi ve bir adamın ona doğru koşmasıydı.Şimdi burdaydı ama kimdi o adam ? İri yarı bir yapısı vardı.Vücudunun üstü çıplaktı altında genişçe bir pantalon ve kemerinden sarkan bir kılıç vardı."Korsanlar" dedi kendi kendine.Haykırmak istiyordu, tam ağazını açmıştı ki;"Uyandı,kendine geldi" diye bir ses duydu.Kapının ordaydı.Bayılırken gördüğü o kişi.Sonra adam Ahali'ye gülümser bir biçimde bakarak; " İyi misin? " diye sordu.Birşey demedi Ahali, korkuyordu.Bir süre o şekilde birbirine bakarak kaldılar.Bu arada odaya giren insanları farketmemişti Ahali.En son elinde yemeklerle gelen genç kızdan sonra- ki kimseyi farketmemesine karşılık yemeklerin kokusunu alabilmişti- kapıyı kapadı iri adam.
"Merhaba" dedi yanında ki sandalyede oturan adam ve devam etti; "Dün seni bulduğumuzdan beri uyuyordun.Ne oldu sana böyle?".Cevap vermek istedi Ahali ilk önce ağzını açtı ama vazgeçti, korkuyordu ne gelmişse başına o lanet korsanlar yüzünden gelmemişmiydi.Adamın sorusunu cevaplamak yerine adamı süzdü.Kırmızı bir gömleği vardı ve siyah bir pantolun giymişti.Siyah uzun paltosunu sandalyeye almış ve kaptan olduğunun anlaşılmasını sağlayan bir şapka vardı elinde.Diğerleri kaptana göre biraz daha uzakta ve çok farklı görünüşte insanlardı yaklaşık on-on beş kişi vardılar.Yalnız elinde yemekle gelen kız yatağa Ahali'nin yanı başına oturdu."Aç olmalısın." dedi.Yemekten bir kaşık alıp Ahali'nin ağzına doğru götürdü.Başını yana çevirdi Ahali mızmız bir biçimde.Niye böyle birşey yapmıştı ki? Günlerdir açtı.Başını geri çevirip yemeği yemek istedi ama gururu müsade etmedi.Zaten kızda kısa bir süre öyle durduktan sonra kaşığı yemeğin içine geri koydu."Neyse" dedi kaptan "Konuşmak istediğin zaman konuşur yemek istediğin zaman yersin".Kız tabağı masanın üstüne koydu ardından ve dışarı çıktı. Ardından odadaki diğerleri ve kaptan terkettiler odayı.Ve kaptan kapıyı kapatır kapatmazda olanca halsizliğine rağmen Ahali yataktan fırladı yemeği yemek için.
Ahali kimseyle konuşmuyor ve gülmüyordu.Ama bir farklılık vardı bu korsan gemisinde Ahali'nin hayal ettiğinden farklıydı bunlar kötü insanlardan ziyade daima neşeli ve iyi insanlara benziyordu.Böylece günler günleri kovaladı korsan gemisinde.Ta ki bir gün başka bir korsan grubuyla aynı adada karşılaşana kadar.Korsanlar halkı mallarını yağmalıyor,istediğini öldürüyor, kadınlara tecavüz ediyordu. Tamamen Ahali'nin kafasındaki korsan motifiydi.Adaya iner inmez Ahmet(kaptanın ismi böyleydi) ve tayfa diğer korsanlarla savaşmış çoğunu öldürmüş bir kısmıda kaçmıştı.Ahali ilk önce bunun ganimeti yağmalamak için yapıldığını düşündü ama Ahmet bunu yapmak yerine malların hiçbirine dokunmamış tamamını halka geri vermişti.O günü o adada geçirdiler ve gece boyu gün içinde olanları düşündü Ahali.Uyuyamamıştı sabahın ilk ışıklarına doğru bulunduğu odadan çıkıp gemiyi terk etti.Kısa bir süre yürüdükten sonra Ahmet'i farketti hafif bir tepede oturmuş tek başına güneşin doğuşunu izliyor bir yandan da sakesini içiyordu.Birşey demeden yanına oturdu.Bir süre sonra dili çözüldü ve konuşmaya başladı."Siz korsanlar para için yaşamaz mısınız?Kötü insanlar olmanız gerekmez mi?" diye sordu cılız sesiyle.Kaptan hafif bir şekilde güldü.Yüzünde bir gülümseme oluştu."Bak çocuk" dedi."İsmin herneyse insanlar hangi işi yaparlarsa yapsınlar.Kimin tarafını tutuyorsa tutsunlar,Neyi düşünüyorsa düşünsünler ; iyi insanlar iyi,kötü insanlar kötüdür.İnsanları bulunduğu konuma getiren yaşadığı iyi veya kötü olması değil yaşadığı olaylardır.Peki sen niye korsanların kötü olduğunu düşünüyorsun?".Aynı gülümseme Ahali'nin yüzünde de oluştu.Usta Yen gibi konuşmuştu ama ondan çok daha anlaşılırdı.Kısa bir süre gülümsemesi devam ettikten sonra en başından anlatmaya başladı Ahali:
Kendimi bildim bileli beni bulduğunuz adadaydım.O ada bir budist tapınağıdır.Bir gün Usta Yen'le oturup meditasyon yapıyorduk.Ama ben biraz yeteneksiz birisiydim."Herşeyi unutmam gerektiğini" söylerdi Usta Yen. Ama olmuyordu işte yaklaşık bir saattir aynı şekildeydik ve ben unutmak yerine farklı farklı düşüncelere dalıyordum.Dayanamayıp gözlerimi açtım. Etraftaki altın heykellerden yansıyan ışık gözlerimi kamaştırıyordu.Etrafı iyice görmeye başlayınca karşımdaki taş buda heykeline baktım ve Usta Yen'e seslendim."Hıııı?" dedi gözlerini açmadan.Ben devam ettim; "Niye o kadar Altın heykel varken biz sadece bu taşın önünde meditasyon yapıyoruz?"."Bak" dedi Usta.Gözlerini açmıştı."Bir şeyin değerini maliyeti değil kalbi verir.Bu buda heykeli yıllardır var ve herşeyi,iyiyi kötüyü görmüş ve bu budanın kalbini oluşturmakta.Onlarsa yalnızca altın parçası şimdi meditasyonu bıraktığın için sana ceza git suları doldur." ne dediğini pek anlamamıştım sadece kızmıştım suları hep ben dolduruyordum ve kuyu çok uzaktaydı.Söylene söylene gittim geri dönerken sahilin ordan gürültüler işittim.Korkmuştum tapınakta ki herkesi tanıyordum ama bu tapınaktakilerden birinin sesi değildi.Yavaş ve sürünerek yaklaştım bulunduğum yer adanın diğer tarafıydı.Bir grup korsan ve denizci vardı korsanların kaptanı içinde altın olduğunu anladığım bir torbayı denizcilere verdi.Diğerlerinide kendilerine aldılar ve gemiye bindiler.Torbalara iyice baktğımda bunların bizim buda heykelleri olduğunu anladım.Suları olduğum yere bırakarak tapınağa doğru koştum.Geldiğimde gördüğüm manzara korkunçtu.Her yer kandı.Tapınaktaki ben hariç herkesi öldürmüşler ve bütün heykelleri almışlardı.Sadece o değersiz taş heykel kalmıştı ve onunda kafasını kırmışlardı.Sinirlendim,ağlıyordum yerdeki taşı heykele fırlattım.Ama taş elimden çıkar çıkmaz pişman olmuştum.Taş çarpınca heykel biraz daha döküldü ve o anda dökülen yerde bir kırmızılık farkettim.Heykele doğru koştum ama tam varacakken ayağım Usta Yen'in cesedine takıldı ve yere düştüm.Korkmuştum heykelin arkasına doğru koştum.heykele satıldım.O anda elim yumuşak birşeye dokundum.Bu oydu budanın kalbi.Elimle zaten çatlamış olan taşları söküp kalbi ordan çıkarınca bunun aslında kalp şeklinde bir meyve olduğunu anladım.
Daha sonra yaklaşık iki hafta adada tek kaldım.Korsanlar altınlarla birlikte yiyecekleride almıştı.Sadece dökülenler kalmıştı ve ben onlarla yaşamaya çalışıyordum.Ama en sonunda onlarda tükendi sadece budanın kalbi kalmıştı elimde. Ama onu yiyemezdim her gün budanın yanına gidip ağladım yardım istedim ama gelmedi.Dört gün boyunca hiçbir şey yememiştim. En sonunda dayanamayıp budanın kalbini yedim.Tadı çok kötüydü ama yemeye devam edip hepsini bitirdim.Daha sonra bayılmışım ve gemide açtım gözlerimi."
RP Out:Aslında bu rp buda buda meyvesine daha çok giderdi de yasakmış :D
Meyvenin özelliği:Meyve kullanıcının siyah alev yaratmasını sağlar.
Madende günler geçmek bilmez...En kötü yanı ışığı, güneş ışığını neredeyse hiç bir zaman göremezsiniz gece ayağında prangalarla göderilirsin pranglarla gece çıkarsın ayağındaki ayakkabı her gün paralarnır...Ellerin yüzün simsiyah olur habeşli misali lakin gözlerin tam tersine bembeyaz olur ikinci aydan sonra...İlk günler kaşınırlar sonra kızarır sonrada yavaş yavaş açılır bir süre sonra duyuların körelir yanlızsındır insanlar yemek için eskiden en iyi arkadaşları olanları ezip geçebilirler...Bir gün madendeki altıncı yılımda on altı yaşlarındayken, bir markis gelmişti maden ve bizlerin " sahibiymiş "...Yanında küçük oğulu vardı beyaz peçetesini çıkarıp burnuna tuttu babasına "Bunları görmek zorundamıyım baba? Söyle defolsunlar!" demişti ve benim gözlerimin içine baktı o bakış oradaki tüm kölelerde aynı düşündürmüştür eminim... Sonra "defolduk" madende benim bölümümde çalışırken duvardan bir kaç damla taş düşmeye başladı, dışarıdan sesler geliyordu...Bu doğruydu ada korsanlar tarafından dövülüyordu... Herkes koşmaya başladı bana seslendiler " KANE! KANE! bu benim yaşlarımda aynı yerden alınmış bir kızdı...adı Sakuraydı pembe saçları vardı çok keskin bir şekilde anılarımda yer eder onu ilk gördüğümden beri seviyordum..."Sakura!" diye bağırdım boğazımı yırtarcasına..."KANE , KANEEE! korsanlar bizi götürecekler! KOŞ!" dedi kaçarken bende peşindeydim fakat korsanlar adayı döverken bir şeyi unutmuşlardı maden yıkılıyordu ve saçma taşın birisi Sakuraya doğru geliyordu kurtarmak için üstüne atladım... taş üstüme geliyordu ben yerdeydim Sakura iri yeşil gözleriyle bana bakıyordu ama ölmedim tam altımda daracık bir dehliz açılmıştı...Dehliz yukarıdan aşşağıya işlemelerle doluydu en dibinde ise bir sunak vardı sunakta ise bir kutu... Saatler geçmişti...Günler tek eğlencem kutuyu ordan oraya vurmaktı aç ve susuzdum en sonunda kendi idrarımı içecek duruma gelmiştim...ve kutu açıldı yemek vardı iğrenç siyah bir dut düşünmeden yedim...Fakat açlığım geçmemişti ve bayıldım...Kraliyet muhafızları korsanları yakalamıştı bense yeni bir madene yollanacaktım...Yine prangalar giydirilmişti askerlerden birisi diğerindeki tırmalanma izlerini sordu oda "Pembe saçlı sürtük!" diye cevap verince bir anda gözlerim kanamaya başladı muhafızlar döndü bana bakarlerken içimden şeytani bir ses yükseldi tek bir kelime "AMATERASU!" ve yanmaya başladılar kara alevler arasında...Pembe saçlı sürtük ise Sakura değildi...Sakura korsanların bağlı olduğu yonkounun ana gemisindeydi...Bende denize açılmak için ilk bulduğum maden filikasına atlayıp adalardan birinde indim...Eğitildim ve Sakura için denizdeyim daha ona onu sevdiğimi bile söyleyememiştim...
Nasıl bir meyvedir: hızı çok fazla arttırır bir insan baktığında ışınlanıyormuş gibi görünür(Meyveyi kullandıktan sonra enerjin çok düşüyor halüsinasyon görebiliyorsun.)(NOT: Konuda iyi olmaya başladığın zaman zararları azalıyor.)
Meyve RPsi:
Yolda yürürken bir anda adamlar etrafını sarıp ona saldırmaya başlamıştır ne yapacağını şaşırmış bir şekilde etrafa yumruk sallamaya başlar adamlar silahlarını çıkarınca oda kılıcını çeker ve adamlara doğrultur aradan bir adam kılıcıyla kafasına doğru bir darbe indirir aöa o yavaş bir kareketle kenara kaçar ve omuzuna darbeyi yer çok yavaş hareket ediyordur bu yüzden orada adamlar tarafından dövülür ve bayılır ve kendini hastanede bulur her yeri bezle kaplıdır etrafına bakar ama bulanık görür o anda gözlüğü aklına gelir ve yattığı yerin etrafına bakmaya başlar yanında yoktur gözleri ile gözlüğü ararken kapıdan tamamen göremediği kıyafetini zar zor seçebildiği bir adam girer adamın kıyafeti beyazdır muhtemelen doktordur diye düşünür ve o adamın elleri onun gözlerinin önüne gelir ve burnunda birşey hisseder o gözlüğüdür etrafını düzgün görebiliyordur doktor olarak umduğu adama bakar ve bir doktoru inceler orta yaşlarda kel gözlük takan biridir ona -Buraya nasıl geldim? -Etraftaki vatandaşlar seni baygın halde görünce seni hastaneye getirdiler -Peki şimdi evime gidebilirmiyim -Tabi ayağı kalkar ve kapıyı açar doktora dönerek -Teşekkürler der ve çıkar evine gider ve yatağına yatar uyur.Sabah erken kalkar ve bir dövüş ustasının yanına gider ve nasıl daha hızlı olabileceğini sorar oda ona karışık bir program verip yollar pek umudu olmadığı halde programı uygular ama pek bir sonuç alamaz canı çok sıkkındır babam kadar güçlü olamayacaksam yaşamayayım daha iyi diyerek bildiği en yüksek tepeye çıkar ve tepenin kenarına gider etafa bakar denizi kayalıklara vuran dalgalarını görür bu son göreceğim şey olacak sanırım tam atlayacaken tepenin diğer ucunda bir şey dikkatini çeker oraya doğru yürümeye başlar bir meyvedir ama çok garip görünüyordur yemeği sevdiği için hemen yer ve sindirene kadar yerde oturur ve sonra atlayacağı yere doğru hızlıca gider kendine şaşırmıştır çok hızlı hareket etmiştir biraz düşünür ve şeytan meyvesi hakkında duyduğu efsaneyi hatırlar demek gerçekmiş hemen evine gider ve kendine meyve ile ilgili saldırılar geliştirir
Verilecek stat :2
-- Edited by Sengoku on Wednesday 3rd of October 2012 05:53:33 PM
Nasıl bir meyvedir:Kullanıcıya şimşek yaratma gücü verir.Karşılığında kullandıktan 1 dakika sonra kullanıma göre vücuda bir yan etki bırakır.Şimşek kullanıcıya zarar vermez.Kullanıcı vücudunu elektriğe dönüştüremez.(Ustalaştıkça yan etkileri azalır.)
Meyve RPsi: Öfke ile ormanda koşuyordum.Bacaklarım istemsizce ileri doğru gidiyordu ve ormana ait kabuslarım yavaşça canlanıyordu.Birden durdum.Nereden geldiğimi, nereye gittiğimi tamamen unutmuştum...Öfkeliydim...Aynı zamanda savunmasızdım...Ufak bir esinti çevremi saran uzun ağaçların yapraklarına yavaşça dokunmuş olmalı ki hafif bir hışırtı duymuştum.Zaten yorgun olan bedenim bir koşuşturmayı daha kaldıramazdı.En azından etrafıma bakınabilirdim..."Bana ne oldu?"dedim kendi kendime.Sinirlerim bozuktu ve kıpırdayamayacak bir yorgunluktaydım."Dişlerimi biraz daha sıkarsam kırılabilir"dedim kendime ve yavaşça bir ağacın altına oturdum.Sakinleşmeliydim...İntikam fikri bana güç verse de şimdilik dinlenmek daha mantıklıydı.Gömleğimdeki resmi çıkardım ve baktım..."Ailem"dediğim insanlar bir gecede gözümün önünde katledilmişti...O lanet geceden aklımda kalan tek şey bizi mahveden askerin gözleriydi.Bir gün o asker benden onu öldürmemi dileyecekti ve ben onun bu isteğini seve seve yerine getirecektim.Hayatım o güne bağlıymış gibi yaşamaya karar vererek ayağa kalktım.Ancak karnımdan rahatça duyabileceğim kadar gür bir sesle bir gurultu geldi."Doğruya...İki gündür bir şey yememiştim."dedim kendi kendime.Muhtemelen ormanın ortalarında olmalıydım.Garip ama aç olmama ve bu kadar olaya rağmen dikkatim başka bir şeye takılmıştı.Ben ORMANDAYDIM...Çocukken bakmaya bile korktuğum bir ormanın tahminen tam ortasındaydım ve hala sapasağlamdım.En azından bedenen..."Biraz iyimser davranmak bana iyi gelecektir."diyerek yürümeye başladım.Olayları atlatmam düşündüğümden daha kısa sürmüştü ve açlığım giderek daha büyük bir yük olmaya başladı.Amaçsızca yürüyordum.Burnuma kötü kokular geliyordu.Birisi yakınlarda ölmüş olmalıydı...Neyse biraz olsun iştahımı tıkamıştı bu koku.Boş boş yürürken birden gözüme bir şeyler takıldı.Fazlasıyla canım sıkılmıştı ve tembel bir şekilde gittim yanına.Ama burada bir kasaya yakın meyve vardı...Hemen yemeye başladım.Biri hariç hepsi çürümeye yüz tutmuştu.Hepsini yedikten sonra en büyük insani yükümden de kurtulmuş bir şekilde yürümeye başladım.Hava bulutluydu biraz...Yağmur yağabilirdi ve bu olabilecek en güzel şeydi...düşündüğüm gibi yağdı da...Ufak bir damla yüzümde bir gözyaşı gibi süzüldü.Ardından bir tane daha ve bir tane daha...Yağmur sakinleştiriyordu beni.Sesi ise mükemmeldi benim için...Ancak bir anda şimşek çakması başta biraz içimi ürküttü.Ardından istemsizce elimi kaldırdım.Çocukken de aynısını yapardım.Şimşeği tutmak isterdim hep...ve bir anda Muazzam bir gürültüyle dileğim gerçek oldu.Elime bir yıldırım düştü!Ancak hala tek parçaydım...Ağzım açık kaldı ve korkarak tekrar denedim.Yine oldu...Elimde tutabiliyordum.Rüyada olduğumu düşünüp kendime tokat attım ama bu gerçekti. Peki sebebi neydi diye düşünürken aklıma çürümeyen meyve geldi...Çocukça gelse de o "şeytan meyvesi" hikayesini düşündüm.Başka bir ihtimal olamazdı.Artık hayatım değişmişti ve buna tahmin ettiğimden çok daha hızlı uyum sağlayacaktım...
-- Edited by Raxxles on Sunday 7th of October 2012 12:10:15 AM
-- Edited by Raxxles on Sunday 7th of October 2012 03:50:35 PM
-- Edited by Raxxles on Sunday 7th of October 2012 09:12:25 PM
rp: Ormanda her zamanki gibi gezip antreman yapıyordum.saatlerce çalışmış acıkmış ve susamıştım.Oralarda bir nehir vardı nehirden su içtim ancak karnım açtı.Gidip esi korsanların bıraktıkları bir şeyler var mı diye bakıyim dedim.Birkaç ekmek bulmuştum ama bunlar bana yetmezdi biraz daha arama yaptıktan sonra garip bir meyve buldum meyveyi düşünmeden yedim meyvenin tadı çok kötüydü ama karnım açtı.Karnım doyunca gidip antremana devam ediyim dedim her zamanki gibi tahtalardan yaptığım kuklanın birine vurdum ancak bu sefer farklı bir şey oldu yumruğumu attığımda tahta ileri doğru uçtu biraz elimi aşağı yukarı yaptım ve bu sefer daha farklı hissettim sanki hava beni taklit ediyordu.Ogünden sonra anladım ki yediğim meyve bana havayı kontrol etmemi sağlayan bir güç vermişti.
-- Edited by Menguni on Saturday 13th of July 2013 02:35:25 PM
-- Edited by Menguni on Saturday 13th of July 2013 02:42:15 PM
Juryo juryo no mi(juryoku) (Yer çekimi yer çekimi meyvesi) Türü:paramecia Yiyen kişiye yer çekimini kontrol etme gücü verir. Rp: Birgün korsanların bırakıp gittiği gemilerde arama yapıyordum belki kendime yiyecek bulabilirdim.Birkaç ekmek ve meyve bulmuştum.Ekmekleri yemiştim ancak meyvelerin çoğu cürüktü fakat aralarında daha farklı bulunan bir meyve vardı sonra meyveyi ısırdım ama tadı çok kötüydü ve tükürdüm o meyveyi de bozuk sanmıştım daha sonra kendimi garip hissetmeye başlamıştım elimi havaya kaldırınca etraftako taşların havaya kalktığını farkettim o günden sonra yefiğimin şeytan meyvesi olduğunu öğrendim.(Not gerçek rp mde daha farklı olucak)
REDDEDİLDİ
-- Edited by Hawkeye Mihawk on Saturday 13th of July 2013 07:27:01 PM
Meyvenin özellikleri :Bu Meyveyi Yiyen Kisi Yumruk Attıgında Carpan Kisiye Bir Top Mermisi Capmıs Gibi hasar Alır [Yani Top mermisi Gibi Patlama] Ayrıca Bu kisi Bu Meyve Sayesine Attıgı Her yumrugun istedigi gibi Patlamasını Saglar Bu Kullana Cıplak Elle dövüsenler icin Avantaj Saglar Ayrıca Yumrugu Dısında Vücudunun Her Uzantısında Bu patlamayı Yapabilir [Ayak.El] Ayrıca Bu Patlama Sayesine bircok Silah Engelliyor Örnek rp:Her Zamanki gibi antremanımı Yapmış Ormanda geziye Cıkmıştım Temiz Hava Beni Acıktırmıştı Yiyecek bir şey bulmak için ormanın Aşağısına Doğru İniyorum deniz Kenarında 5 6 Kişilik Korsan Tayfası Kuma Bir şey Gömüyor Ve Kavga Ediyordu Altın diye düşünüm Ve Pusu Yattım Korsan gitmesini bekliyordum Ama Nedense Kavga ediyorlardı şişman Bir Adam İçinde şeytan var Denize Atalım diye bağırıyordu O Anda Kaptan Gibi Giymiş Adam kılıcını Midesine sokarak şişman Adam öldürdü Be Bu Bizi Zengin Edecek dedi Bu Olay Beni Heycanlanırdıyordu 1 Saat sonra korsanlar ordan gitti sandığın oraya koştum Anahtarı yoktu Tek Yol çok Sağlam bir Yumruk Sanık param Parce Ettim Altın Beklerken Hic görmediğim tarzda boyalı bir meyve Görüm ve İcimden Bu Adamlar Enayi diyerek Meyveyi Yedim Ama Deminki korsanlar Bana Bakalar Bağırıyor Napıyorsun Seni öldürecem Dİyerek Bana Doğru geliyorlardı Gelin Bakalım Diyerek Duruşumu Aldım Ve Kaptana Benziyen herif Bir yumruk çaktıgımda Elime Bir Patlama Oldu buna Cok Sasırmıstım Patlama Yüzünden Yüzü Yamulan Kaptanı Gören Adamları Alarak Kaçmaya Basladı o Olay beni CoK Etkilemişti.
-- Edited by Captain Usopp-Sama on Saturday 13th of July 2013 10:19:45 PM
-- Edited by Hawkeye Mihawk on Saturday 13th of July 2013 11:23:21 PM
Meyve ismi:Rata Rata No Mi Model: Heterocephalus Meyve tipi:Zoan Meyve özellikleri:Bu meyve onu yiyen kişiye 10cm lik, tüysüz kör bir fareye dönüşme imkanı verir. Yarı formda kullanıcının boyu bir metrenin altındadır, saçları hariç bütün vücut tüyleri yok olur, ağzının dışında fare dişleri vardır ve kuyruğu vardır. Avantajları: Meyve kullanıcısı tam ve yarı formda; Topraktaki titreşimlerden etrafında nelerin olduğunu anlayabilir, Dişleriyle toprak kazabilir, Acı hissetmez, Normal yürüyormuş gibi geri geri yürüyebilir hatta koşabilir.
Dezavantajları: Tam ve yarım formda acı hissetmez. Tam formda gözleri hiç görmez Yarım forma ışıktan rahatsız olur Sıradan meyve zayıflıkları.
Meyve RPsi:
Spoiler
Satsubatsu adası, sadece erkeklerin yaşadığı(okama değiller) adada bulunan hamile olmayan bütün kadınların ve kızların öldürüldüğü bir adadır. Ayda bir kez kral köle tacirlerinden adadaki 20 yaş üstü erkeklerin sayısınca 13 yaş ve üzeri kızlar satın alırdı. Bu kızlar hamile bırakılıp çocuğunu doğurur doğurmaz öldürülürdü. Adadaki erkeklerin en büyük özelliği hepsinin bir ayıyla karıştırılacak kadar kıllı olmasıdır. Bunun nedeni bebeklere süt yerine adadaki kıl çıkarıcı mantarların suyunun içiriliyor olmasıydı. Sadece o da değil; Adanın bütün yiyeceği o mantarlardı.
Han da doğan çocuklardan biriydi. Sıradan bir erkek çocuğu. Doğar doğmaz onunda annesini öldürmüşler ve denize atmışlardı.
18 yaşına gelene kadar normal bir hayatı vardı. Tıpkı diğerleri gibi. Fakat 18 yaşında yaşadığı adada çok büyük bir eksiklik kabul edilen bir özelliği yavaş yavaş kendini gösteriyordu. Yaşıtlarının saçıyla sakalı birbirlerine karışırken Han'ın vücudu kıllı olmasına rağmen yüzünde bir tek kıl dahi çıkmıyordu. Haliyle buda onun dışlanmasına sebep oluyordu.
20 yaşına geldiğinde nihayet her erkeğin beklediği gün geliyordu. Nihayet onun içinde bir kız getireceklerdi ve nihayet o da milli olacaktı. Şehir meydanına satın alınan bütün kızları toplamışlardı. Herkes sırayla bir kız seçip onu evine götürecekti bu arada şehirdeki hamile kadınlar ve çiftleşme organizasyonuna katılmayacak olan erkekler(çok yaşlı, hasta ve 20 yaşının altındakiler), şehir meydanına yakın olan serbest dövüşlerin yapıldığı arenadaydı.
Şanslıydı ki zor da olsa kız seçmede en önlerden yer bulabilmişti. Sıra kendine geldiğinde önceden belirlediği gözüne en güzel görünen kızı seçmiş ve onu evine götürmüştü.
Kızı sadece çiftleşmek için kullanması lazımdı ama o bir yandan işini hallederken bir yandan da kızla sohbet edip kızında bu işten memnun olmasını sağlamaya çalışıyordu. Galiba kıza aşık olmuştu. Aslında kız da durumdan çok şikayetçi görünmeyip Han'ın sohbetlerine karşılık veriyordu. Zaten köyde yüzü görünen tek erkekte Han'dı. İkisi de birbirlerine aşık olmuşa benziyordu.
Han bu kızla çiftleşirken çok önemli bir şeyi de fark etmişti. Kız Han'la köydeki diğer herkesten daha fazla konuşmuştu bunun üstüne birde kızın Handan kendini kurtarması eklenince Han'la kız önlerindeki 9 ayın tüm görüşme günlerinde kaçış planı yaparak geçireceklerdi.
Plana göre kadının şehirden çıkış izni olmadığından Han ormanın içinde gizlice bir sal yapacaktı. Doğum günü geldiğinde önce doğurtan adamı sonrada yük etmesin diye bebeği öldürüp adadan kaçacaklardı.
Artık Han, bebek doğuncaya kadar tüm günlerini -kızla görüştüğü zamanlar hariç- adanın ormanlarında sağlam bir sal yapmak için geçiriyordu. Ormanda kaldığı bu sürede Doğal yaşamda da nasıl hayatta kalacağını öğrenmişti. Evine gitmek yerine kendi yakaladığı hayvanları pişiriyor, hayvanların yaptığı yaraları kendi başına tedavi etmeye çalışıyordu.
Nihayet bebeğin doğacağı gün gelmişti. Han ve karnında onun çocuğunu taşıyan kadın 9 aydır bu günü bekliyorlardı. 9 aydır bekliyorlardı ama 1 saat sıranın kendilerine gelmesini beklemek çok daha zor gelmeye başlamıştı. Nihayet bekledikleri an gelmişti. Bebek doğar doğmaz(normal doğum) Han eline sert bir cisim alıp doğurtan adamın pekmezini akıtmıştı. Sonra doğan bebeği de -kadın bu kısımda biraz hatta birazdan daha fazla tereddüte düşse de- boynundan tek eliyle kavrayıp öldürmüştür. Henüz yürümiyecek durumda olan kadını kucağına alan Han, sanki normal doğumdan çıkıp da kadını denize atacak gibi -kadın ölü taklidi yapıyor- çıkmıştır. Bizimkiler şehrin meydanından henüz çıkamadan numaraları anlaşılıp peşlerine düşmüşlerdir. Bunu bile planlayan Han daha önceden salı kendi vücut kıllarından yaptığı bir halat ile kıyıya bağlayıp yanına da kesmek için bir bıçak bırakmıştı. hormana gitmek yerine kıyıya gidince biraz şaşırsa da sala binince beraber rahatlamış ve adadan uzaklaşmışlardı.
3 gün süren yolculuktan sonra aç aç denizlerde dolaştıktan sonra nihayet bir ada bulmuşlardı. Kadın da nihayet ayağa kalkabiliyordu. İkisi de salda oturup sohbet ediyorlardı ama kadın Han'a çaktırmadan elini yavaş yavaş saldakı bıçağa uzatıyordu. Bıçağı alınca doğruca Han'a doğrultup onu öldürmeye çalışmıştı. Han kadına gerçekten aşıktı ve ona karşılık vermezdi ama Kadının yaptığı her şey bir numaraydı ve şimdi onu öldürmeye çalışıyordu. Zaten küçük olan salın içinde han için kaçacak daha fazla yer kalmamıştı mecburen kaderini kabullenip kadının onu öldürmesini bekleyecekti.
Kadın tam bıçağı saplayacağı sırada şansı yine Han'a yardım etmiş ve dev bir dalga salı vurmuştu. Han zorlukla tutunabilmişti ama tek eli dolu olan kadın bunu başaramamış ve saldan düşmüştü. Ölümden dönen Han sala baktığında dalgaların ona getirdiği garip bir meyve de görmüştü. Zaten aç olan han bu garip meyveyi tadının kötü olduğuna bakmadan yemişti.
Uzaktan görünen adaya çıktıktan sonra şehirdeki bir bara giren han orda İan ve tayfasıyla ile karşılaşıp onlarla muhabbet etmeye başlamıştır. Muhabbet koyulaşınca yeni arkadaşlarına güvenebileceğini anlayan Han onlara başından geçenleri anlatıp yediği meyvenin bir şeytan meyvesi olduğunu öğrenmiştir. O andan sonra Han dünyada şeytan meyvesi gibi pek çok şey olduğunu düşünen Han Vivien tayfasına katılıp bu ilginç şeyleri keşfetmek istemiştir.
Meyve adı: tamashi tamashi no mi (ruh meyvesi) Meyve özellikleri: ruha sahip olan herşeyle konuşabilme gerektiğinde ağaç,yeni ölmüş bi hayvan,çiçek vs gibisinden iradesiz yaratıkların ruhlarını alıp kendini güçlendirme, insanların ruhlarını okuyup niyetlerini anlayabilme, bir canlının ne zaman ölceğini bazen hissedebilir. Meyve rp'si: Hades elleri kelepçeli geminin güvertesinde sessizce oturuyordu. 26 yaşındaydı krala karşı bir isyan çıkardığı için ülkesinden sürgün cezası almıştı. Geminin kaptanı ve tayfa sarhoş olmuştu ve garip kahkahalar atıp çocukların duymaması gereken sohbetler ediyorlardı. Bu arada gemiye bir adam sızmıştı. Sonunda küçük bir adaya varmışlardı. Birden kaptan ve tayfası toplanıp fısıldaşmaya başladı:
"Onu öldürmemiz gerek nasıl yapacaz?"
"Bence bir kayaya bağlayıp denize atalım!"
"Olmaz onun ne kadar güçlü olduğunu bilmiyor musun?" tayfası tartışırken iyice sarhoş olmuş kaptan yanında taşıdığı sopayı Hades'in kafasına kafasına vurmaya başlar bunu gören tayfa da tekmeleriyle yardım ederler Hades daha birşey diyemeden orada baygın düşer. Hades'i adaya bırakırlar, bu arada gemiye sızan adam adadaki tek palmiye ağacının altına bir kutu gömer ve gemiye geri biner ve batıdaki bir başka adaya giderler. Hades bir gün sonra uyanır. Hafızası yerinde değildir. Kutuyu bulur, kutuda batıya gitmesi gerektiği yazar. Palmiyeyi kullanıp batıdaki adaya gider ve ordaki saklı kutuyu notta yazdığı yerde bulur. Kutuda bir meyve vardır garip bir meyve aç olduğundan onu yer tadı çok kötüdür. Meyveyi yedikten sonra garip şeyler olur yüzmeyi unutmuştur, ağaçlar ve adadaki koyunlarla konuşabilmeye başlamıştır ayrıca koyunların öleceği zamanlar bunu çok önceden bildiğini farkeder.
-- Edited by DNM on Sunday 21st of July 2013 02:15:26 AM
-- Edited by DNM on Sunday 21st of July 2013 02:23:01 AM
__________________
//Güç:4/Hız:7/Dayanıklılık:3/Refleks:6//
/Meyve:1(Tamashi Tamashi no mi)/
/Yetenek:2(Savrulan ve pençe atan ejder sitili kılıç kullanma)/
Nasıl bir meyvedir: Pain Tendo'nun yeteneklerinin aynısını sağlayan bir meyvedir. Shinra Tensei ve Chibaku Tensei'de dahil. Tabiki bunlar çok ileri safhalarda gerçekleştirebilinecek teknikler. Bu meyve kişiye bir şeyleri itme ve çekme gücü verir. (Bu şey nesne veya bir insan olabilir). İlk başlarda çekeceğim ve iteceğim şeylerin kilosu 20'yi geçmemelidir. Ayrıca 20 kiloluk bir şeyi 1 metre uzaklıktan çekebilme sürem 4 saniyedir. İtim gücü ise çekim gücünden farklı olarak anlıktır. Mesela bundaki sınırlama ise 20 kiloluk bir şeyi sadece 5 metre uzağa itebilme gibi bir şeydir. (Bunların sınırlama süreleri gibi şeylerini siz belirleyeceksiniz diye tahmin ediyorum). Meyvenin başka bir kısıtlamasıda iki çekme veya itme hareketimin arasındaki süredir. Yani bir neyseyi ittiktek veya çektikten sonra, bir daha itme veya çekme yapana kadar ki süre. Bu süreyi 5 saniye olarak düşünüyorum ama ilk başlarda bu sürede fazla olabilir elbette. Zaman geçtikçe ben bu meyveyle, ilk başta söylediğim gibi Shinra Tensei ve Chibaku Tensei yapmak istiyorum. Tabiki bunlar çok çok sonra yapılacak şeyler farkındayım. Ama söylemek istediğim, bana bunları ileride yaptıracakmısınız ?
Meyve RPsi: Geçmişimde hafifçe değindim. Burada ise açacağım. Tsuki'nin babası bu meyveyi kendi babasından almıştır. Tsuki'nin dedesine(Verious) ise bu meyve bir grup yerli tarafından hediye edilmiştir. Verious, bir yazardır. Adadan adaya gezip, farklı kültürleri kaleme alır. Güneşli, güzel bir günde küçük gemisiyle seyahat ederken bir ada gözüne çarpar ve o adaya ayak basar. Ada, biraz ürkütücü görünüşlüdür. Çıt çıkmıyordur. Bir süre bu sessizliğe kulak veren Verious bir şeylerin hışırıtsını duyar. Adanın derinliklerine doğru yönelir. Bir kaç dakika yürüdükten sonra 2 vahşi görünüşlü kişi tarafından bayıltılır. Gözünü açtığında kendisini bir çadırda, yanında yaşlı bir adamla bulur.'' Merhaba genç adam. Bu adada ne aradığını sorabilir miyim?'' Verious şaşkın bir şekilde cevap verir. ''Ben yazarım. Farklı yerleri dolaşır ve çeşitli kültürleri kaleme alırım. Adanız ilgimi çektiği için gelmiştim.'' Yaşlı adam bunu duyunca hafif bir rahatlama ve ardında içten bir gülümseme ile Verious'u dışarıya davet eder. Dışarıda yaklaşık 15 çadır ve 60 insan vardır. Yaşlı adam insanlara bakarak ''Bu insanlar benim ailem. Ben onların şefiyim. İstediğin kadar burada kalabilirsin. Biz senin ihtiyaçlarını karşılarız'' der. Verious, yaşlı adama gülümseyip insanlarla tanışmaya, sohbet etmeye gider. Gün geçtikçe adadaki insanlar Verious'a alışır. Kendilerinden biriymiş gibi onu severler. Ama bir kaç ay sonra Verious adadan ayrılması gerektiğini söyleyip, adadakiler ve şefle vedalaşıp yola çıkmaya hazırlanırken şef Verious'u durdurur ve şöyle der. '' Sen artık bizden birisin Verious. İzin ver sana bizim için kutsal olan meyveyi verelim. Meyvenin yenip yenmediğini bilmiyoruz. O yüzden yememeni tavsiye ederim. Zehirli olabilir. Atalarımızdan bugüne dek saklanmıştır. Bundan sonra sende kalmasını istiyorum'' der. Verious, bu hediyeyi kabul ederek yola çıkar. Verious, ölmeden önce oğluna bu meyveyi verir. Tsuki'nin babası denizci olunca bu meyvenin, şeytan meyvesi olduğunu ve özelliklerini anlar. Daha sonra ise Tsuki'nin babası, Tsuki'ye bu meyveyi bir sandık içinde hediye eder.
-- Edited by Tsuki Verses on Saturday 20th of July 2013 04:16:48 AM
__________________
Tsuki Verses
Marine
Tensei Tensei No Mi
Meyve : 2 / Dövüş Yeteneği : 1
Güç : 5 / Hız : 7 / Dayanıklılık : 5 / Refleks : 3
Başta 20 değil 10 kiloluk maddeleri çekip itebiliyorsun.Zaten adamlara saldırırken o hız 10 kiloyu yeterli seviyeye ulaştıracaktır.10 kiloluk maddeyi çekme süren 3 saniye.10 metre uzağa itebilirsin.Her maddeyi ağırlığı 10 kilodan az olsa da anca 10 metre uzağa fırlatabiliyorsun.İtip çektikçe zamanla yorulacaksın.Fakat kilosu az olanları itersen daha az yoruluyorsun.Ne kadar yaparsan yorulacağını gene rpde göreceksin.
Sen geliştikçe bu sınırlar artacak.Ne zaman ve ne kadar artacağı ise rp konularının hikayesine(düşmanına karşı zorlanmana vb.) bağlı.
Ayrıca Chibaku Tensei'i de şimdilik kabul edemem çok güçlü oluyorsun.Anca amiral seviyesine gelince kullanabilirsin o da Pain kadar güçlü olamaz.O zaman gelince daha ayrıntılı konuşabiliriz.
Meyve adı: tamashi tamashi no mi (ruh meyvesi) Meyve özellikleri: ruha sahip olan herşeyle konuşabilme gerektiğinde ağaç,yeni ölmüş bi hayvan,çiçek vs gibisinden iradesiz yaratıkların ruhlarını alıp kendini güçlendirme, insanların ruhlarını okuyup niyetlerini anlayabilme, bir canlının ne zaman ölceğini bazen hissedebilir. Meyve rp'si: Hades elleri kelepçeli geminin güvertesinde sessizce oturuyordu. 26 yaşındaydı krala karşı bir isyan çıkardığı için ülkesinden sürgün cezası almıştı. Geminin kaptanı ve tayfa sarhoş olmuştu ve garip kahkahalar atıp çocukların duymaması gereken sohbetler ediyorlardı. Bu arada gemiye bir adam sızmıştı. Sonunda küçük bir adaya varmışlardı. Birden kaptan ve tayfası toplanıp fısıldaşmaya başladı:
"Onu öldürmemiz gerek nasıl yapacaz?"
"Bence bir kayaya bağlayıp denize atalım!"
"Olmaz onun ne kadar güçlü olduğunu bilmiyor musun?" tayfası tartışırken iyice sarhoş olmuş kaptan yanında taşıdığı sopayı Hades'in kafasına kafasına vurmaya başlar bunu gören tayfa da tekmeleriyle yardım ederler Hades daha birşey diyemeden orada baygın düşer. Hades'i adaya bırakırlar, bu arada gemiye sızan adam adadaki tek palmiye ağacının altına bir kutu gömer ve gemiye geri biner ve batıdaki bir başka adaya giderler. Hades bir gün sonra uyanır. Hafızası yerinde değildir. Kutuyu bulur, kutuda batıya gitmesi gerektiği yazar. Palmiyeyi kullanıp batıdaki adaya gider ve ordaki saklı kutuyu notta yazdığı yerde bulur. Kutuda bir meyve vardır garip bir meyve aç olduğundan onu yer tadı çok kötüdür. Meyveyi yedikten sonra garip şeyler olur yüzmeyi unutmuştur, ağaçlar ve adadaki koyunlarla konuşabilmeye başlamıştır ayrıca koyunların öleceği zamanlar bunu çok önceden bildiğini farkeder.
Güçlü varlıkların ruhlarını çalamıyorsun ve güçsüzlerinkini çaldığın vakit ise sana birkaç saatlik güç artışı sağlıyor.Ne kadar olduğunu daha belirlemedim fakat ilerde rp yaparken göreceğiz.
Meyvenin adı: Kesu Kesu No Mi (Söndür Söndür Meyvesi)
Meyvenin Özellikleri:
Temel olarak Kesu Kesu No Mi kullanıcısına herşeyi söndürebilme yeteneği kazandırır. Söndürme işleminin üç farklı fonksiyonu vardır.
1-Bir ateşi (yanma reaksiyonunu) ya da ışığı söndürmek.
2-İçi gaz dolu bir cismi (velev ki balon) söndürmek.
3-Bir duyguyu, hissi, arzuyu vs. söndürmek.
Örnek RP:
Birbiri ardına günler geçirdim o yeryüzünün en gereksiz köyünde, Herbiri bir diğerinin aynı, herbiri bir diğerinden daha gereksiz günler. takvime sorduğumda "7 yıl" diyor, "7 uzun yıl geçirdin orada. Köylüler baktılar sana. Kasabın evinde kaldın, çocuğu olmuyordu kasabın, seni evlat edindi. Babalık yapmak istedi sana, Ama üzüntüden ve dertten başka hiç birşey getirmedin zavallı adamın hayatına. Tek istediği normal bir evlat sahibi olabilmekti, Sen ise bunu ona verebilecek son kişiydin: Sevmedin, sevinmedin, gülmedin hatta gözlerinin önünde öldüklerinde üzülmemiştin bile!" Haddinden fazla konuşuyor bazı takvimler... 7 yıl ha? Benim için hepsi birbinin aynı tek bir gün yaşadım orada.. Sonra şu korsanlar geldiler. Onlar gelip herkezi öldürdüğünde 7 yaşındaydım, ama benim için sadece hayatımın 2. günüydü... 2. Bir gün başlamıştı çünkü o gün diğerlerin farklı bir şey olmuştu, küçük bir fark. "Ne!" diye bağırdı bir anda takvim hiddetle. "Küçük bir fark mı ? Bütün köyü kılıçtan geçirdiler ve sen buna küçük bir fark mı diyorsun?" Aslında o gün benim de ölmem herşeyi sonlandırabilirdi. Ama nedense kaptanın dikkatini çekmiştim, kafama silahı dayayıp ağlamamı beklediğini hatılıyorum. Neyse işte sonra kasabı falan da öldürüp beni gemiye aldılar. Ömrümün 3. gününü o gemi de geçirdim, 20 yıl süren bir gün. 20 yıl kaç eder diye sorsam şimdi şu takvime... Bazen cümleyi bitirmek bile gelmiyor içimden. Her gün aynı şeyi yaparlardı, hiç bir zaman anlam veremedim hareketlerine. Ne zevk alırlardı mesela bana işkence yapmaktan. Her gün işkence yaparlardı, hatta birinde iyice kızdılar neden ağlamıyorum diye. O zaman kesmişlerdi kollarımı öyle değil Meyvenin adı: Kesu Kesu No Mi (Söndür Söndür Meyvesi)
Meyvenin Özellikleri:
Temel olarak Kesu Kesu No Mi kullanıcısına herşeyi söndürebilme yeteneği kazandırır. Söndürme işleminin üç farklı fonksiyonu vardır.
1-Bir ateşi (yanma reaksiyonunu) ya da ışığı söndürmek.
2-İçi gaz dolu bir cismi (velev ki balon) söndürmek.
3-Bir duyguyu, hissi, arzuyu vs. söndürmek.
Örnek RP:
Kayığın içinde bulduğum takvime bakıyordum, Ne işi vardı bir korsan gemisinin kayığında bu takvimin. Çoğu okumayı bile bilmiyordu halbu ki. İlk kez bir takvime bakıyordum. Hiç tutmamıştım zamanın hesabını bu güne dek. Geçirdiğim onca zaman ilk kez geliyordu aklıma...
Birbiri ardına günler geçirdim o yeryüzünün en gereksiz köyünde, Herbiri bir diğerinin aynı, herbiri bir diğerinden daha gereksiz günler. takvime sorduğumda "7 yıl" diyor, "7 uzun yıl geçirdin orada. Köylüler baktılar sana. Kasabın evinde kaldın, çocuğu olmuyordu kasabın, seni evlat edindi. Babalık yapmak istedi sana, Ama üzüntüden ve dertten başka hiç birşey getirmedin zavallı adamın hayatına. Tek istediği normal bir evlat sahibi olabilmekti, Sen ise bunu ona verebilecek son kişiydin: Sevmedin, sevinmedin, gülmedin hatta gözlerinin önünde öldüklerinde üzülmemiştin bile!" Haddinden fazla konuşuyor bazı takvimler... 7 yıl ha? Benim için hepsi birbinin aynı tek bir gün yaşadım orada.. Sonra şu korsanlar geldiler. Onlar gelip herkezi öldürdüğünde 7 yaşındaydım, ama benim için sadece hayatımın 2. günüydü... 2. Bir gün başlamıştı çünkü o gün diğerlerin farklı bir şey olmuştu, küçük bir fark. "Ne!" diye bağırdı bir anda takvim hiddetle. "Küçük bir fark mı ? Bütün köyü kılıçtan geçirdiler ve sen buna küçük bir fark mı diyorsun?" Aslında o gün benim de ölmem herşeyi sonlandırabilirdi. Ama nedense kaptanın dikkatini çekmiştim, kafama silahı dayayıp ağlamamı beklediğini hatılıyorum. Neyse işte sonra kasabı falan da öldürüp beni gemiye aldılar. Ömrümün 3. gününü o gemi de geçirdim, 20 yıl süren bir gün. 20 yıl kaç eder diye sorsam şimdi şu takvime... Bazen cümleyi bitirmek bile gelmiyor içimden. Her gün aynı şeyi yaparlardı, hiç bir zaman anlam veremedim hareketlerine. Ne zevk alırlardı mesela bana işkence yapmaktan. Her gün işkence yaparlardı, hatta birinde iyice kızdılar neden ağlamıyorum diye. O zaman kesmişlerdi kollarımı öyle değil mi ? "13 yaşındaydın, okula gidebilirdin, belki seni hiç sevmeyecek bir kıza aşık olurdun. Mahalle maçlarına gidebilirdin, belki okul takımına bile alırlardı seni.. " Eeh Amma uzatıyorsun lafı, İşte o zamandan kalma bu kollarımdaki bıçaklar. Aslında epey iyi öğrenmişim kullanmayı bunca yılda. Kitap bile okuyabilirim istesem, sayfalarını kılıçlarla çevireceğim bir kitap. Ama zaten ben kitap okumuyorum. Sonra yine eğlenmek için güverteye getirdiler beni, bu sefer ne kılıçlar vardı ne sırtıma koyacakları ağırlıklar ne ateş ne kızgın demir. "Şu ucubeye yedirelim." Dedi bir tanesi. Eğlence için yedirdikleri bu meyvenin ölümü getireceğini asla bilemezlerdi
İlahi Komedya! Hiç yeryüzüne gelmemeliydi bu meyve, hele ki benim vücudumda. Bu benim, tüm arzularımı söndüren meyveydi, Bu meyve annemin katiliydi. Bu meyve benim öz babamdı. İlk lokmayı alır almaz tanıdım onu, sanki öz kardeşimi görmüş gibi tanıdım onu. Sanki yıllardır damarlarım akan kanmışcasına hissettim onu. Evet evet hissettim. Demek buymuş hissetmek, sonra kaldırdım kafamı gözgöze geldim kaptanla, meraklıydı kaptanın gözleri, meyvenin gücünü merak ediyordu. Beni neye dönüştüreceğini merak ediyordu. Ama sonra, ben baktıkça o iri mavi gözlere, yavaş yavaş azaldı kaptanın merağı, arzlarının sönmeye başladığını hissedebiliyordum. Onun arzuları sönerken benim içimde yeniden bir çocuk doğuyordu sanki. Tutkuyu hissediyordum ilkkez, Hayatım boyunca yaşadığım her şeyi hissediyordum adeta, kasabın karısının ölürkenki gözleri geldi aklıma, sonra annem geldi aklıma, annemin gözleri gibi sönüyordu şimdi kaptanınkilerde onunkiler söndükçe benim içimde yeşeriyordu duygular. Şimdi hissediyordum 20 yıldır çektiğim acıları, şimdi ilk kez nefret ediyordum bu korsanlardan. Daha fazla hissetmek istedim, daha fazla nefret etmek istedim bu korsanlardan. Daha fazla hissetmek için daha fazla söndürmeliydim. Daha fazla yaklaşmalıydım kaptana. Bir iki adım attım yanına kadar geldim, ama yetmiyordu daha fazla yaklaşmalıydım. Sağ kolumu kaldırıp hızla soktum kılıcımı göğsüne kan kılıçtan süzülerek bedenime kadar aktığında. İliklerine kadar hissettim kaptanın tüm arzularını. Hepsi artık benimdi kılıcımı çektiğimde ise ondan geriye sadece bir ceset kalmıştı.
O gece hepsini öldürdüm o korsanların birer birer. Öyleki her birini öldürüp söndürdüğümde hayallerini, ben bir adım daha yaklaşıyordum insanlığa. Bir kayığa binip uzaklaştım sonra 6-7 saat sonra tekrar azalmaya başladığını hissettim içimdeki arzuların, bitmeye başlamıştı başkalarından çaldığım arzular. Yeniden hissedebilmek için yeniden söndürmem gerekecekti. Bu sefer başkalarının hayallarini söndürmeliydim. Sonra onlar da bittiğinde yeniden yapacaktım aynısını. İlk kez bir şeyi arzuluyorum; arzulamayı. Daha çok arzulamak için sonsuza kadar devam edmeliyim başkalarının arzularını söndürmeye..
Takvimi suya attım, ve kürek çekmeye devam ettim...